CEM YILMAZ'I GÜLDÜREN YAZAR OĞUZ ATAY VE SON ROMANI EYLEMBİLİM;
 İletişim yayınları 21. Baskı.2017

  Mizahın toplumun tüm kesimlerinin ilgisini çektiği bir gerçektir. Mizahçının bir çok işlevi vardır. Bu görevlerinden birisi de gündem belirlemek, bir konuya, kişiye, olaya ilgi çekmektir.Popüler mizahçımız Cem Yılmaz'ın yaptığı en iyi işlerden birisi de bir televizyon programında en çok güldüğü kişinin Oğuz Atay olduğunu belirtmesi olmuştur. Bu ifadesini kim dinledi, kim o ismi aklında tuttu, kim onun demesiyle Oğuz Atay aldı okudu onu bilmem. Ben yazıma işte Cem Yılmaz'ı güldüren adam diye başlayayım da ilgi çekilsin yeter ben onu bilirim. 
  Oğuz Atay 1977 yılında henüz 43 yaşında yitirmiş olduğumuz Türk dilinin en iyi romancılarından biridir. Tutunamayanlar adlı dev eseri 1970 yılında TRT ödülünü kazanmıştır. Tutunamayanlar kendisi gibi doğu ile batı arasında kalmış olan aydınların hayata tutunamama serüvenini anlatır " ne zaman hayata tutunmaya çalışsak elimize hep mahrem yerleri geliyordu" ifadesi ile mizahta zirveyi yakalar. 
    Her yazarın bir imkanı vardır. Kimi yaşadıklarını, kimi dinlediklerini, kimi çektiklerini imkan olarak kullanırlar. Her yazarın ortak paydası yazmak eylemine evrilmiş bir yalnızlık ve mutsuzluktur. Yazar yalnızlığı ve yazmayı beğenilme ihtimaline dönüştürme çabasıyla mutluluğu arayan insandır. 
   Her ne kadar kahramanları birer iç-sesle konuşan münzevi olsalar da Oğuz Atay yaşantısında aslında pek de münzevi olmayan bir insan. Zamanının en gözde meslekleği mühendisliği seçmiş Atay aynı zamanda bir akademisyendi. Değeri öldükten sonra anlaşılmış falan da değildi, Tutunamayanlar ile ödül almış zamanında ülkenin tek televizyon kanalında edebiyat programlarına katılan bir simaydı. 
   Eylembilim Atay'ın son romanıdır. Ölümünden yıllar sonra parçaları bulunup yayınlanmıştır. Kendi akademik tecrübesinin sunduğu imkanla yazdığı bu kitapta matematik profesörü olan Servet Gözbudak’ın dilinden anlattığı üniversitelerde yönetici ve öğrenci  bakış açısı farklılıklarını, öğretmek, yazmak, bilim üretmek gibi konuların zorluklarını anlatır.   
    Atay Eylembilim eserinde iki arada bir derede kalmışlığımızı 
"evde osmanlı, okulda avrupalı. sonra benim gibi samimiyetsiz insanlar yetişiyor." ifadeleriyle sorgular. "İnsanlar birbirlerini anlamıyorlardı. (allahtan anlamıyorlardı.)" diye de ekleyerek insanı anlama çalışması şöyle dursun insanları sevmediğini söyleyerek aslında bir sürü insanın da böyle yaptığını ileri sürüp biraz rahatlatır bizi. Oğuz Atay okumak bizi güldürdüğü ve düşündürdüğü kadar rahatlatır da. Mizahın yanlışları gösterip doğruluğa davet etmesi asli işlevidir, çözülemeyen ve rahatsızlık veren şeyler içinse de insanı rahatlatması misyonu devreye girer. İnsan davranışlarının eksikliklerinin sadece kendine özgü olmadığı tüm insan türüne ait bir şey olduğunu söyleyip bizleri sıkıntıdan kurtarır. İnsanlardan bir insan yapar bizi. 

Eylembilim adlı eserinden bir kaç alıntı:
  •     Bir insan –özellikle de benim gibi bir insan- ne zaman yazmaya başlar? Daha doğrusu ne zaman onun için yaşadıkları, hissettikleri, düşündükleri, artık ifade etmekten kaçınamayacağı bir yoğunluğa ulaşır?
  •     Gerçekten çekici olan erkekler kadınları ancak düzenli ve düzenli bir hayatın etkilediğini çok iyi bilirler. Ve elbette bu bakımlardan kadınlara her zaman çekici geldiğimi-öğünerek mi üzülerek mi bilmiyorum- belirtmeliyim.
  •      Talebe denilen şekilsiz kütle her yıl başkalaşır, fakat içlerinden bazıları sanki yarıştaki bayrak gibi yıldan yıla hiç değişmeden aktarılırdı.
  •      Kimse bilmese de ben geçmişi olan bir insandım.
  •       Batılıların her iyiliği bizim kötülüğümüz demekti.
  •      Soğuk ve acımasızların kaybettiği görülmemiştir.
  •      Server Gözbudak tam derse girecekken dekan tarafından koluna girilmek suretiyle forum yapılacak salona götürülür ve salonda hocalara en on sıraların ayrıldığını görüp yerini alır. kürsüye fırlayan öğrencilere bakarken oturduğu yerden : "en on sırada oturan bilim, eylem tarafından kuşatılmıştı.
  •     Eylemle bilim birbirine karışmıştı.
  • ·         Bu yalnızlık denen bela olmasaydı insanların çoğu evlenmezdi.
  • ·         Benim durumum her zamanki gibi karışıktı. (Beethoven’e hayranlık duyanlarla beraber halk müziğini ilkel bulduktan birkaç gün sonra) Taşralı bir arkadaşla bir bekar evinde yanık türküler dinlemeye gitmiştik. Zavallı insanlarımız – kendimi de içlerine katarak- diye üzüldüm. Bütün meseleleri birbirine karıştırıyorduk. Hele ben, en batılı müzikçiler arasında onlardanmış gibi yaptıktan sonra, kırmızı mini etekli kadının dansını seyrederek rakı içiyordum susuz. Ben korkağın biriydim: Maşrapayla rakı içenlere klasik batı müziğini anlatacak cesaret yoktu bende.
  • ·         Herkesle herkes gibi olmanın rahatlığına kapılırdım kolayca.
  • ·         Çünkü ben bir şeyin içine girdim mi karıştım mı, kolay kolay çıkamazdım.
  • ·         Fakat herkes bir şeydi, ….Ben de hiçbir şey olmadığım ve kazık gibi bir köşede durmaktan başka bir şey bilemediğim için bu insan severler arasına da karışmamıştım.
  • ·         Ayrıca ben bir insan sever değildim. Hiç belli etmemekle birlikte, birçok insani sevmiyordum- sevmemek ne demek, nefret ediyordum. Bu insan sever topluluğunda da beni bu eve getiren arkadaşımdan başka kimseyi tanımıyordum. Arkadaşım da gerçekten arkadaşım mıydı? Değildi galiba. Ben onu başkalarına anlatırken arkadaşım diye söz ediyordum kendisinden. (onun beni başkalarına anlattığını hiç sanmıyorum.)
  • ·         Çünkü hangi toplum katından gelirse gelsinler, aydın yani düşünen, yani kafasında yeni bir dünya kurmaya çalışan kimse kendi sınıfını kendi belirler.
  • ·         Bu ülkede çok az görülen kişilik kavramının anlamını hiç düşünmüşler miydi?

  • ·         Ömer Hayyam cebirsel ifadelerde bilinmeyen için Arapça “şey” kullanırmış. İspanyolca’ya çevrilirken bu sözcük x ş diye okunduğundan xay diye yazılmış. Zamanla xay “X” e dönüşmüş. Cebirsel denklemlerde bilinmeyeni simgeleyen harf olmuş. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDEN E-KİTAP OKUYUCU? HANGİ E-KİTAP OKUYUCU?

Zengin Damaklar

Kil tabletten e-kitaba