Edebi Kahramanlarım, ya da “Kaz”la Tanışma İsteği



Bir adamın kitaplarını sevdiği bir yazarla tanışma isteği, kaz ciğerini sevdiği için kazla tanışma isteği kadar aptalcadır.                   Arthur Koestler

Gün ortasında karanlık  yazarı Arthur Koestler’e saygım var, ancak hem yazar, hem de okuru için fazla nobranca olan bu ifadenin enternasyonal bir kuralmışçasına sunulmasının da anlamsız olduğu düşüncesindeyim. Diğer yandan yolda görülen her yazarın başına ekşinmesini  de doğru bulmam. Yaşayan yazarlar içerisinde tanışmak istediğim bir numaralı yazar elbette ki Selçuk Altun’dur. Kendisini yayınladığı ilk romanından beri bütün kitaplarını ve dergilerdeki yazılarını okuduğum,  favori romancımdır. Kendi ifadesiyle “kitapçoksever” olan roman kahramanlarının estet oluşları ve hepsinin Oktay Rıfat hayranlığı kimileri için tekrar olarak sayılsa da benim için aynı keyifte okunan eserlerdir. Kahramanlarının okuduğu kimi kitapları okumuş, kimi yerleri gezmiş romanlarında adı geçen kimi kitapçılara ulaşmaya çalışmışlığımla da zaman içinde ayrıca bir bağım oluştu yazarla. 

Türk Oftalmoloji Derneği (TOD) kongresi vesilesiyle İstanbul’daydım. Can dostum Dr. Okan Toygar sabah Ataol Behramoğlu’yla görüşeceğini benim de kendilerine katılabileceğimi söyleyince Arthur Koestler’e inat “derhal” dedim. Akşam İstiklal Caddesinde kitap safarisine seğirttim. İstiklal Caddesinin girişinde eskiden butik bir kitabevinin bir zincir kitapçıya dönüşümüyle sıcaklığını yitirmiş çok satar kitaplardan mürekkep bir kitabevi oluşunu üzüntüyle gördüm. Burada kaç defa içeride saatlerce kalarak CD, DVD ve kitap derlediğim olmuştur. O zamanlar içerideki satış görevlisi sizinle hemen bir bağ kurar, sizin ilgi alanınızı ve zevkinizi anlar, size önerilerde bulunur ve bu karşılıklı soru cevapla cepleriniz hafiflese de kitap ve müzik safarisinin keyfini sürmüş olurdunuz. Şimdi yerinde bulunan aynı işi yapan işletmede ise bu keyfi sürme imkanını pek göremedim. Ataol Behramoğlu’nun kitaplarına baktığımı ifade ettiğim satış elemanının “hangisi” sorusuna “Hepsi” sözcüğüyle yanıtladım. Satış görevlisinin bilgisayarda Şair’in “Hepsi” adlı kitabını aramaya çalıştığını görünce kendimi kamera şakasındaymışım gibi hissettim ve “Bütün eserleri demek istedim” diyerek durumu düzeltmeye çalıştım. Oradan çıkıp Tunel’e kadar bütün kitapçılardan “Şair olmak istediğini” söyleyen 10 yaşındaki kızıma Şair’in bir kaç şiir kitabını ve kendim için de deneme kitaplarından bazılarını aldım. İstiklal caddesinde yürürken gördüğüm sokak şarkıcılarının dördünün de Arapça ve Farsça şarkılar söylediğine tanık oldum. Lise’nin karşısında (Okan caddedeki O lisenin isminin verilmesine Fenerbahçeliliğinden ötürü fena halde karşıdır ve ben de onun korkusundan burada da yazamamaktayım) Arap orjinli koku ve tütsü evinin açılmış olduğunu da görünce kültür kaymasını göz ve kulağın ardından koku duyusuyla da fark etmiş oldum. Sabah kalkıp Okan’ın yanına gittiğimde Şair’in gecikeceğini öğrendim, bilimsel toplantımı kaçırmamak adına kısmet değilmiş deyip oradan ayrıldım. Kendisini görseydim ona “Rus romanlarındaki lüzumsuz adam tiplemesinin Türk Romanına etkisi”ni sormayı planlıyordum, ama olmadı.
Kongre salonu girişindeki panodaki ilanı görünce “şaire niyet, tarihçiye kısmet” deyip gülümsedim. İlber Ortaylı “1923-2023 Cumhuriyetin İlk Yüzyılı” adlı yeni kitabını imzalayacaktı. Bir oturuma katılıp kitabının imzalayacağı bölümdeki sırada beklemeye başladım.
Hoca uzaktan göründü, yerine oturdu, önündeki kuyruktan kitaplar alınıp imzalanıyor ve fotoğraflar çekiliyordu. Türkiye’deki Göz Hekimlerinin bir numaralı kitapçoksever ve kalem koleksiyoneri Prof.Halil Ateş’le Selçuk Altun’un son romanı hakkında ayaküstü konuştuk.
İlber Hoca sadece tarih değil bir çok konuda geniş bilgi birikimiyle ülkemizin önde gelen entelektüellerinden biridir. Entelektüellerin davranış modellerinde bir takım benzerlikler vardır. Doğru bildiği konusundaki tavizsiz duruşları gibi. İlber Hoca “İbranice” yerine “İbranca” der, Türkçe dilbilgisi kurallarına uyanı, doğrusu budur. Bunu Halikarnas Balıkçısı’nda da görürüz, O da Avrupa demez “Avropa” der ve “herkes yanlış yazıyor diye ben de aynı yanlışı yazmak zorunda değilim” derdi. Daniel De Foe “Bir adamın ‘benden başka herkes aldanıyor’ demesi güç şüphesiz; ama sahiden herkes aldanıyorsa o ne yapsın?” özdeyişi tam da bu konuyu açıklar nitelikte. İlber Hoca’nın nerdeyse bütün kitaplarını okumuş çoğu televizyon programlarını seyretmişimdir, tarih yazılarının yanı sıra coğrafya, edebiyat, linguistik hatta gastronomiyle ilgili değişik konularda yazılarını okudum. Sıra bana gelip kitabımın imzalanma esnasında sorduğum soruyla üç ana dili olan poliglot, bilim adamı ve estet İlber Hoca’ya hayranlığım bir kat daha arttı. “Hocam Mehmet Reşat yemek yerken Enver Paşa’nın......” diyebildim ve gerisini Hoca “Haaa orada Ali Fuat’a söylüyor onu” diyerek getirdi. Soru tamamlanmadan ne soracağımı anlayıp hemen cevabını vermeye başlamıştı. Mehmet Reşat sofrasında bulunan, Enver Paşa için “Bu adam yemek yemesini de bilmiyor, bamyanın yanında su içiyor. Hiç bamyanın yanında su içilir mi?” dediğini Haluk Dursun’un İstanbul’da Yaşama Sanatı adlı kitabının “İstanbul’un bamya muhabbeti” başlığı altında okumuştum. Okuduğumdan beri neden bamyanın yanında su içilmediği konusunun detayını merak edip çoğu kişiye, hatta yemek tarihi konusunda uluslararası ödül sahibi Şef Ömür Akkor’a bile sordum, O da şaşırmış, “hiç duymadım” demişti. Bu merakımı Hoca “Su içilmez, ayıp, rayihası kaybolur, lezzetini tadamazsın” diyerek giderdi. “Hocam peki saray sofrasında mı içilmez diye ayıplıyor, yoksa genelde de mi böyle bir şey vardır” diye detaya inince “Hiç bir yerde içilmez, susadığında su içersin, ancak bir şey yerken su içilmez; içtiğin yemeğin tadını bozar. Rayihasını kaybettirir. Bu yüzden içilmez. Paşa orduda, kışlada bu tür detaylara aldırmadan hareket etmeye alışmış, saray sofrasında da öyle davranıyor, Sultan Reşat’da buna kızıyor mesele bu” diyerek benim 7-8 senedir aradığım cevabı vermiş oldu.

Koestler’e dönecek olursak; henüz yazılmamış bir sayfaya erişme düzeyindeki bir cevap edinebilme ihtimali neden aptalca olsun? 


Dr.Fatih Adıbelli


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

NEDEN E-KİTAP OKUYUCU? HANGİ E-KİTAP OKUYUCU?

Zengin Damaklar

Kil tabletten e-kitaba