Tarihte Görülen Büyük Salgınlar II (Değişimler ve Öğrenilenler)
Salgınlar
İnsan Yaşamını Nasıl Değiştirdi?
“İtalya'nın ünlü kentlerinin en soylusu Floransa’da,
ölüm saçan bir veba salgını baş gösterdi. İster yıldızların etkisiyle ortaya
çıkmış olsun, ister insanların işledikleri suçlar nedeniyle Tanrı tarafından
gönderilmiş olsun, veba birkaç yıl önce doğu ülkelerinde görülmüş, çok sayıda
can kaybına yol açmıştı. Daha sonra durmadan yayılarak Batı'ya ulaştı. Koruyucu
önlemler etkisiz kaldı. Özel görevliler kentin çöplerini temizlediler.
Hastaların kentten içeri girmeleri yasaklandı. Sağlık önlemleri arttırıldı.
Ayinlerde bir kez değil, belki bin kez aman dilendi. Sofular Tanrı’ya
yakardılar. Hiçbiri işe yaramadı. Sözünü ettiğim yılın baharının ilk
günlerinde, amansız hastalık birden korkunç etkisini göstermeye başladı.” Decameron,
Giovanni Boccaccio
14.Yüzyıldaki büyük veba salgınındaki olayların şahidi Boccaccio'nun ifadelerinden hastalığın neleri değiştirdiğini öğreniyoruz. Tarihte insanoğlunun başın gelen her felaket, geride kalanlara sağladığı
olağanüstü değişiklikleri de beraberinde getirmiştir. Salgın hastalıkların her zaman
büyük sosyal ve çevresel etkileri olmuştur. Gerçekten de dünya tarihi boyunca
ortaya çıkmış salgın hastalıklar, insanlık tarihini şekillendirmiş önemli bir etmendir.
Tarih boyunca görülen pandemilerden bazıları
Tarih boyunca salgın hastalıkların insanlara etkilerini sıralayacak olursak:
· Savaşların
sonucunu etkiledi: Bazı savaşların sonuçlarını ve başlama
sebeplerini de salgın hastalıklarla değişmiştir. İspanyollar Amerika kıtasını istilasında en
büyük “yardımcıları”, kendilerinin getirdiği Çiçek virüsünün yarattığı salgının
yerli halkı güçten düşürmesi oldu. Amerikan iç savaşında yalnızca kuzey
ordusunun askerlerinin 220.000’i, tifo, dizanteri ve tüberküloz gibi
hastalıklardan ölmüş, bu sayı, kuzey ordusunun çarpışmalarda kaybettiği
askerlerinin sayısının iki katıydı. Haçlı ordularının Filistin’de
tutunamamalarının en önemli nedenlerinden biri, saflarında yaygınlaşmış bulunan
bulaşıcı hastalıklardı. Birinci Dünya Savaşı sırasında Anadolu’da ve diğer
cephelerde kolera, tifüs, veba, frengi
vs. gibi salgın hastalıklar yaygınlaşmış, bundan sadece cephedeki askerleri
değil, sivil halkı da çok etkilenmiştir. Kurtuluş Savaşı’nda da İsmet Paşa, düşmandan
değil, ellerinde neredeyse sağlam katır bırakmayan sığır vebasından da korkuyordu.
Az sayıdaki, çalışkan, bilgili ve fedakar veterinerlerimizin sığır vebasına
karşı büyük ve başarılı mücadelesi olmasaydı, Garp Cephesi’ndeki mücadelenin
zaferi kesin olmayabilirdi.
· İmparatorluklar
çöktü: 6. Yüzyıldaki Justinien Vebası Roma İmparatorluğu’nu
yaklaşık 400 sene boyunca etkisi altına aldı, imparatorluğun çöküşündeki etkisi
büyüktü.
· Kilise
ve Feodalite Zayıfladı: 14.Yüzyıldaki II.Veba salgınında
hastalığın gerçek nedenini kimse bilmese de Avrupalıların çoğu çıkış sebebinin
ilahî olduğuna inanıyordu. Birçok aristokrat kilisenin görüşünü paylaşıyordu.
Bu görüşe göre “Tanrı, insanların günahları için dünyayı cezalandırıyordu.”
Kilise, hastalığı yaygın ahlaksızlığa karşı Tanrı’nın gazabı olarak
yorumlarken, aristokratlar, köylünün itaatsizliğinin hastalığa neden olduğunu
söylüyorlardı. Kilise, veba salgınını önleme konusunda açık bir acze düşünce
itibarını kaybetti. Bu itibar kaybı, düşünsel boyutta din ve dünya işlerinin
yürütülmesi konusunda Kilisenin yerini merkeze alan teolojik ve siyasal derin
tartışmalara kapı araladı. İnsanlar artık rahiplere güvenmemeye ve daha geç
evlenmeye başladılar. Evli çiftlerin soyun ve emek gücünün devamlılığını koruma
endişeleri ile fazla çocuk sahibi olma isteği arttı, üçünün mikroplarca
öldürüleceğini bildiklerinden dolayı ortalama beş çocuk yaptılar. Tarih yazarları
vebanın yarattığı ilk şokun toplumsal yaşantıya etkisinin hedonizmden
mistisizme uzanan bir yelpaze içinde çeşitlilik gösterdiğini belirtmektedir.
Vebanın neden olduğu şiddetli sarsıntı nedeniyle Tanrı’nın gazabı ve insanların
günahına karşılık bir bela olarak algılanması, bazı insanları hiç olmazsa son
kez sınırsız yaşamaya yöneltirken, diğer bir kısmını da diğer uca, münzeviliğe
itmişti
· Ekonomik
ve toplumsal yapıyı değiştirdi: Ekonomik ve sosyal sonuçlardan dolayı
birçok tarihçiye göre Kara Ölüm Orta Çağın sonunu hazırlamış ve modern çağın
başlangıç noktası olarak kabul edilmiştir. Bu yıkım Avrupa’da toplumsal yapının
yeniden düzenlenmesine neden olmuş, bütün şehirler boşaltılmış, ticaret
neredeyse durma noktasına gelmiş, savaşlar azalmıştı. Toprak sahibi/köylü ve
kiracı/işçi gibi aktörler etrafında toprak sahipliği konusunun yeniden
sistematize edilmesini sağladı. Ayrıca, bu doğrultuda sermaye/emek ilişkisi
tekrar gözden geçirildi. Daha iyi ücret almak isteyen köylüler isyan ettiler,
bu dönemde “Köylü isyanları” gelişti. Kara Ölüm de çevresel bir etkiye de neden
oldu tarımsal faaliyetlerin isyan ve iş gücü kaybından dolayı yavaşlaması
sonucu ormanların yeniden büyümesine neden oldu. Bundan önce Avrupa’da ağaçlar
ciddi oranda kesilmiş, ormanlar neredeyse yok olmuştu.
· Küresel
Soğumaya etkisi oldu: Küçük Buzul Çağının (15-19. Yüzyıllar) nedenlerinden
birisi olarak veba salgını da gösterilmektedir. Hastalık nedeniyle tüm Avrupa
nüfusunda azalma olduğundan, terk edilmiş tarım arazileri de zamanla yeşil
bitkiler ve ağaçlarla kaplanmaya başlamıştı. Bu da atmosferde önemli miktarda
karbondioksit soğurulmasına sebep oldu ve bir çeşit “anti-sera etkisi” oluştu.
Bilindiği gibi sera etkisi, gezegeni bir ısı kalkanı gibi sarıp soğumayı önlemekte,
Anti-sera etkisi de bu kalkanın zayıflamasına ve ısının düşmesine neden olmaktadır.
Buna ek olarak 16. yüzyılda Amerika kıtasında süregelen Avrupa kolonileşmesi
ise, kıtada yaşayan çok sayıda yerli insanı katletmişti ya da dolaylı yollardan
ölümlerine sebep olmuştu. Çiçek başta olmak üzere yerli halkların o dönem
patlak veren salgın hastalıklara karşı herhangi bir bağışıklık geliştiremeyip
ölmüşlerdir. University College London’daki bilim insanları tarafından yapılan
bir çalışmaya göre, 16. yüzyılda Avrupalılar tarafından yaklaşık 56 milyon
Amerikan yerlisinin katledilmesi, insan ayak izinin azalmasıyla beraber Sanayi
Devrimi öncesinde yaşanan “küresel soğumayı” da beraberinde getirmiş ve küresel
sisteme etkileri bugün bile devam eden kalıcı bir etkide bulunmuş.
· Dil
üzerine etkili oldu: 14. Yüzyıldaki II.Veba salgını (Kara
Ölüm) sırasında Almanya’da din adamlarının üçte biri, İngiltere’de ise yarısı
salgına yenik düşmüştür. Bu kadar çok din adamının ölümü, Latincenin
Avrupa’daki egemenliğine son vermiştir.
İngiltere topraklarının o dönemki
resmi dili Fransızcaydı. Kilise ve dini sınıflar Latince kullanırken İngilizce
ise yalnızca topraklarının işgalinden sonra yoksul bırakılan İngiliz köylüler
arasında konuşuluyordu. Veba Fransızca konuşan aristokrat sınıfıyla beraber
Latince konuşan dini grupların içinde olduğu yaklaşık bir milyon kişinin
hayatını kaybetmesine yol açmıştı. Tarımla uğraşan ve sağlıklı bir yaşam
sürdürerek hastalığa karşı bağışıklık geliştiren İngiliz köylüler ise salgından
çok fazla etkilenmeyerek varlıklarını korumuştu. Vebanın şu an yaşadığımız
dünyaya olan en önemli etkilerinden biri de belki İngilizcenin bugün dünyada
evrensel dil olmasını başlatan şartları oluşturdu.
· Edebiyata etkisi:
İnsanlar ölümle burun buruna geldiklerinde
hayatı önemsemişler, kilise tarafından korkutulmaktan bıkıp gülmeyi, eğlenmeyi
istemişler böylelikle yazın sanatında ahlak ve din dışı formların ilk örnekleri
görülmeye başlanmıştır.
Giovanni Boccaccio (1313 –1375) 1348'deki
nüfusun %75'i öldürdüğü kara ölüm Floransa'yı da oldukça etkiler, salgın
boyunca tanık olduğu olaylardan etkilenen Boccaccio bunları Decameron'da kullanır.
Bu salgında Decameron'u yazmaya 1349 yılında başlayan Boccaccio, 1352'de
eserini bitirir. Giovanni Boccaccio dünya edebiyatının ilk hikâyecisi
(Decameron ise ilk hikâye) ve tartışmalara sebebiyet verse de ilk roman yazarı
olarak da kabul edilir. Mutluluklar, kadın erkek ilişkileri, gönül yaraları,
yerinde verilen yanıtlar, çıkar peşinde koşan din adamları öykülerin başlıca
konularını oluşturur. Geoffrey
Chaucer (1340-1400) İngiliz
dilinin ilk büyük yazarıdır. Rönesans İtalya'sına seyahat etti. Yüzyıl
savaşlarına, veba salgınına, köylü ayaklanmasına ve Katolik kilisesi baskısına
tanıklık etti. İngiliz edebiyatında Rönesans'ın habercisidir. Decameron
Hikâyeleri'nden büyük ölçüde etkilendiği ve kitabındaki hikâyelerin yapısı ile
Decameron'dakilerin benzeşmekte olan Chaucer karamsar değil, neşelidir, ahlak
dersi vermez, kimseyi öfkelendirmez.
·
Bilimsel
çalışmaların ivmelenmesi: Kilisenin
zayıflayıp aklın ve bilimin ön plana çıkışı Rönesans’ı hazırlayan etmenlerden en
önemlilerinden biriydi. Baı bilimsel gelişmelere de insanların evde kapanması
nedeniyle ortaya çıkmıştır. III.Veba salgını sırasında Isaac Newton salgın
nedeniyle Cambridge Üniversitesi’nin geçici olarak kapatılması nedeniyle 1665
yılında evine kapandığında hayatının en verimli çalışma dönemine girmiştir. Yerçekimi,
optik ve matematikle ilgili devrim niteliğindeki çalışmaları bu eve kapandığı dönemin
ürünleridir.
· Halk
Sağlığı ve Koruyucu Hekimlik Üzerine Etkileri: Hekim vasıflı kişiler
ancak zenginlerin ulaşabileceği bilgeler olarak kabul ediliyordu. Veba
salgınlarının yıkıcı etkileri bir halk sağlığı kavramını gündeme getirmiştir.
Salgın denetim altına alınacaksa bu ancak toplumsal tabana yayılmasıyla
gerçekleştirilebilirdi. Salgın hastalıklar tıbbın bir bilim olarak henüz
yetersiz olduğunu gösterirken, halk sağlığı kavramının da temellerini attılar.
Avrupa’da hijyenin önemi keşfedilmişti. Temizlik, çevrenin korunması ve artık
süreklilik arz edecek olan karantina uygulamaları gibi etkin tedbirler, bir kamu
hizmeti olarak özellikle yerel yönetimlerin temel görev ve sorumluluk
alanlarına dâhil oldular. Genelde yerel yönetim sorumlularından oluşan bir
zümre salgına çareler üretmeye çalışıyordu. Bunlara bazen kilise de destek
oluyordu. Vebanın etkilediği tek meslek grubu din adamları değildi. Hekimler de
daha fazla gelir elde etmek için ortaya çıkan, eğitimsiz şarlatanlardan dolayı
itibar kaybına uğradılar.
Dürüst bir hekimin önerebileceği tek
reçete o zamanlarda “Fugo cito, vade longe, rede tarde” yani çabuk kaç, uzağa
git, hemen dönme idi. Bir çok hekim hastalarını tedavi ederken kendi hayatlarını
da kaybettiler. Bulaşıcılığın önlenmesi fikrinin gelişmesi, toplum sağlığı
alanında yeni politikaların oluşturulması ve bakım hizmetleri veren kurumların açılması
gibi noktalarda koruyucu sağlık hizmetlerinin gelişmesine yönelik atılan
adımlara ön ayak oldu. Veba doktorları veba hastalarını kendi sözleşmeleri
üzere tedavi ederlerdi ve belediye bağlı ya da "toplumun veba doktorları"
olarak bilinirlerdi. "Genel pratisyenler" ayrı doktorlardı. Onyedinci
ve onsekizinci yüzyıllarda, bazı doktorlar kokulu maddelerle dolu Gaga benzeri
bir maske giydi. Maskeler, onları kokuşmuş havadan korumak için tasarlanmıştı.
Koku, (hastalık yapıcı mikrop teorisine göre) enfeksiyon nedeni olarak
görülüyordu.
·
‘Karantina’ uygulaması: de
17. yüzyılda İtalya’nın kuzeyinde yayılan bir salgına dayanıyor. 17. yüzyılda
Venedik yönetiminin kontrol ettiği liman şehri Ragusa’daki (Dubrovnik)
yetkililer, vebalı bölgelerden gelen gemiler için 30 gün süren ve 30 gün
anlamına gelen ‘trentino’ tecrit yasası hazırlıyor. Sonra süre 40 güne
uzatıyorlar ve yasanın adı quarantino – yani 40 gün olarak değiştiriliyor. Ticaret
ve buna bağlı olarak nakliyatın genel kuralları ve işleyişi önemli
değişikliklere uğradı. Gemilerin “quaranti giorni” (kırk gün) boyunca
alıkonması geleneği kısa sürede Avrupa denizciliğinin standart uygulamaları
arasında yerini aldı.
· Değerleri
değiştirdi: Salgın hastalıklar yaşamla ilgili bütün
ilişkilerimizi yeniden gözden geçirtir. Yaşamda en değerli olan şeylerin neler
olduğunu hatırlatır. İnsanların birbirine ve doğaya karşı olan ahlaki
ilişkilerini sorgulattığı kadar da her şeyi gerçek değerine geri dönüştürür. Yiyecek
fiyatlarını arttırmış, altının ve gümüşün hayat kurtarmadığı, temiz havalı
kırsal yerlerin şehirlerden daha değerli olduğunu hatırlatmıştır.
· Şeffaflığın
toplum sağlığının yararı olduğunu gösterdi: Her medeniyet savaşta ölenlerini
kutsallaştırır. Onlara milletlerinin gönlünde ayrı bir değer verdirtir, adeta
savaşta ölümü arzu edilen bir şey gibi sunar. Her askerinin ölüme hazır
olduğunu iddia eder. İnsanlığın hastalığa verdiği bir savaş olarak görülen
salgın durumları istisnadır. Her ne kadar toplumların moralini diri tutmak için
“bu savaşı kazanacağız” sloganları söylense de salgınlarda daha rasyonel şeyler
dile getirilir. Zira salgın savaşlarını doktorlar yönetir, mesleki
dezenformasyonla doktor bilimsel gerçeği tüm çıplaklığı ile anlatmak
durumundadır. Taktik ve politik değerlendirmelerle, göz boyamalar ve algılar
üzerinden değil, gerçekler üzerinden bu savaşın kazanılacağını bilmektedirler. Ortalama
insan ömrünü 12 yıl azaltan ve milyonlarca kişinin ölümüne yol açan 1918
tarihli İnfluenza/H1N1 pandemisi (İspanyol Gribi) salgın konusunda yöneticilerin
ve bilim adamları tarafından şeffaflık ve doğru bilgilendirmenin hastalığın
kitlesel etkisini azaltmada çok önemli bir rolü olduğunu da öğretmiştir.
İspanya I.Dünya Savaşı’na katılmadığı için basın üzerinde sansür baskısı yoktu.
Diğer ülkelerin basını bunu dile getirememiş ancak İspanya’da gazeteler bundan
bahsettiği için NewYork kökenli bu salgının adı İspanyol gribine çıkmıştı. Eğer
bu dile getirilmemiş, insanlar bunu öğrenmemiş olsaydı tablo daha da
ağırlaşacaktı.
·
Mimari ve Şehirleşmeyi etkiledi: Tarihsel olarak şehir hayatı hep daha
sağlıksızdı. Şehirler tıbbi hizmetlere kırsal yerleşimden daha fazla ihtiyaç
duyuyorlardı. Ortaçağ’da kentler olası savaşlardan kendilerini korumak için
surlarla çevriliydi. İnsanlar kendilerini bu surlar arkasında güvende hissediyorlardı.
Ancak bununla birlikte bu surların arkasında kalan sokaklar dardı, güneş pek
görmüyordu. İnsanların besledikleri hayvanlarla birlikte yaşıyorlardı. Lağım sistemleri
yoktu. İstila düşmandan değil de mikroplarla olduğunda ise bu surların bir anlamı
olmadığı anlaşıldı. Kolera korkusu temiz suyun sağlanması ve kanalizasyon
sistemlerinin gerekliliğini gösterdi, çöpler toplanır oldu.
· Yabancı düşmanlığı ortaya çıkması:
Harvard Üniversitesi’nden bilim tarihçisi Hannah Marcus, New York Times’a
yaptığı açıklamada, ‘Salgın hastalıkların tarihsel olarak marjinalleştirilmiş
insanların zulümlerine yol açmasına karşı dikkatli olmalıyız’ hatırlatmasını
yapıyor. Marcus’a göre, geç Ortaçağ Avrupa’sındaki vebanın en iyi belgelenmiş
sosyal sonuçlarından biri, kuyuları zehirleyerek vebanın yayılmasına neden
olmakla suçlanan Yahudilere uygulanan şiddet içerikli eylemlerdi.” Yahudiler o
dönemlerde suları zehirlemekle suçlanmışlardı. Günümüzde yaşanan bazı olaylarda bu yabancı düşmanlığını yeniden ortaya
çıkarttı; Uzakdoğulu bir turistin kendine yapılacak saldırıdan korunmak için sırt
çantasına “Ben Çinli değil Koreli’yim” diye yazması, Trump’ın sık sık Çin Virüsü
olarak bu salgını isimlendirmesi ise sıcağı sıcağına yaşadığımız ötekileştirme örnekleri.
Salgınlar
İnsanlığın yararına kafa yormak yerine insanın faydalanmayacağı, gerçek
ihtiyacı olan insanlık için çalışmak
varken enerjimizi boş yere harcadığımızı hatırlatır. Bu dünde böyleydi bu gün
de böyle olacaktır. Konu hakkında son sözü 18.Yüzyıl/da yaşamış diplomat ve
biliminsanı Benjamin Franklin’den alıntılayalım: “Savaşlara harcanan para
halkın yararına olacak işlerde kullanılsaydı, bugün insanlık ne büyük bir
rahatlık içinde yaşardı kim bilir; dağların zirvelerinde bile tarım yapılabilir,
bir çok nehir su taşımacılığına uygun hale getirilebilir ya da kanallarla
birbirine bağlanabilirdi; birçok köprü, su kemeri, yeni yol yapılabilir ve daha
bir çok bayındırlık hizmeti verilebilir, büyük binalar inşa edilebilirdi…Son
savaşta kötülük için harcanan milyonlar iyilik için harcanabilseydi keşke.”
Kaynaklar
1-
J. N. Hays, Epidemics And Pandemics
Their Impacts On Human History, Abc-Clio, Santa Barbara, California, 2005
2-
Salgın ve Kent: 1347 Veba Salgınının
Avrupa’da Sosyal, Politik ve Ekonomik Sonuçları, idealkent ©
Sayı 12, Nisan 2014, ss. 60-87
3-
M. Shefer-Mossensohn, Osmanlı tıbbı,
tedavi ve tıbbi kurumlar 1500-1700. Kitapyayınevi, İstanbul 2013
4-
Çalık, R.,Tepekaya, M. (2006).
Birincidünya Savaşı Esnasında Anadolu’daki Salgın Hastalıklar Ve Ermeniler. Selçuk
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (16), 205-228.
5-
Giovanni Boccaccio, Decameron. Çev:
Rekin Tekinsoy, Oğlak Yayınları 2018, 12. Baskı, İstanbul.
Yorumlar
Yorum Gönder